
Teknoloji tabanlı çalışan biri olarak hayatım genellikle planlı, sorun çözmeye odaklı ve sürekli “işleyen sistemler” üzerine kurulu. Hal böyle olunca tatil fikri bile bazen içsel bir huzursuzluk yaratabiliyor: “İşleri kim takip edecek?”, “Sistemler düzgün çalışacak mı?”, “Döndüğümde neler birikmiş olacak?” soruları zihnimi meşgul etmeye başlıyor.
Anksiyete sadece olumsuz düşüncelerle değil, kontrolü kaybetme duygusuyla da besleniyor. Tatildeyken her şeyin akışına bırakılması gerektiği fikri, özellikle sorumluluk sahibi, detaycı ve yoğun çalışan insanlar için başlı başına bir stres kaynağı olabiliyor. Hatta bazı kişilerde (ben de dahil) şu cümleye sık rastlanır: “Tatil yapınca daha çok yoruluyorum.”
Bu durumu kişisel bir zafiyet gibi görmek yerine anlamak ve yönetmek gerekiyor. Tatil, sadece bedenin değil, zihnin de dinlenmesi için var. Ama bunun yolu herkes için farklı olabilir. Kimisi için plansız, doğaçlama bir tatil iyileştirici olabilirken, kimisi için tatil bile olsa belli bir rutine sahip olmak rahatlatıcıdır. Mesela ben tatilde bile sabah erken kalkar, birkaç not alır, günümü kabaca planlarım. Bu bir takıntı değil; sadece beynimin konfor alanı.
Tatil anksiyetesi, özellikle “boş kalınca huzursuz olan” kişilerde daha sık görülüyor. Ancak bu, çözülmeyecek bir durum değil. Öncelikle şunu kabul etmeliyiz: Tatil yapmak, üretkenliğin düşmanı değil. Aksine, kaliteli bir mola vermek, yaratıcılığı artırır, karar verme gücünü keskinleştirir.
Eğer siz de tatilde garip bir huzursuzluk hissediyorsanız, bununla baş etmek için küçük rutinler belirleyin. Günde 15 dakikalık bir “kontrol alanı” oluşturmak, kalan zamanı keyifle geçirmenizi sağlayabilir. Sonuçta zihnimiz de bir sistem ve o da periyodik bakımı hak ediyor.
Kendinize şunu sorun: Tatili gerçekten “kendiniz” için mi yapıyorsunuz, yoksa sadece yapmış olmak için mi?