FOPO, FOMO (bir şeyleri kaçırma korkusu) ve FOBO’nun (daha iyi seçenekleri kaçırma korkusu) ardından ortaya çıkan yeni bir kaygı biçimi olarak tanımlanıyor. Başkalarının düşüncelerine gereğinden fazla önem vermek insan doğasında bulunsa da, bu durum günlük hayatı olumsuz yönde etkileyebilecek seviyelere ulaşabiliyor. Uzmanlara göre bu tür bir kaygı, bireyin potansiyelini ortaya koymasını engelleyebiliyor.
'Gizli bir pandemi' haline geldi
Forbes'un haberinde, psikolog Michael Gervais FOPO’yu “gizli bir pandemi” olarak nitelendiriyor. Gervais’e göre bu durum, bireylerin özgüvenlerini zayıflatıyor ve işlevselliklerini düşürüyor. HuffPost'a yaptığı açıklamada FOPO’nun, insanların reddedilmekten kaçınmak ve toplum tarafından kabul görmek için kullandığı temel bir davranışsal önlem haline geldiğini söylüyor.
FOPO’yu günlük hayatta nasıl yaşıyoruz?
Uzmanlar, FOPO'nun günlük yaşamda çeşitli şekillerde kendini gösterebileceğini belirtiyor. Örneğin; popüler kültürde öne çıkan bir diziyi izlememiş olsanız bile izlediğinizi söylemek, komik bulmadığınız bir şakaya sırf uyum sağlamak için gülmek, kafede sipariş verirken sırada bekleyenlerin ne düşüneceğini kafaya takmak ya da patron çıkmadan ofisten çıkmaya çekinmek gibi davranışlar bu duruma örnek gösteriliyor.
Bu tür tutumlar, kişilerin sosyal durumlar karşısında sürekli tetikte kalmasına ve kendilerini başkalarının bakışına göre şekillendirmelerine neden oluyor.
Sosyal medya kaygıyı derinleştiriyor
Sosyal medya da FOPO’yu güçlendiren faktörlerden biri. Beğeniler, yorumlar ve paylaşımlar aracılığıyla alınan dış onaylar, kişinin kendine dair değer algısını dış kaynaklara bağlamasına neden oluyor. Bu da bireylerin kendi doğrularından çok, başkalarının onları nasıl algılayacağına göre hareket etmelerine yol açıyor.
FOPO’dan kurtulmak mümkün mü?
Psikolog Gervais’e göre FOPO ile başa çıkmanın en etkili yolu, bireyin yaşam amacı belirlemesi. Bu sayede kişi, dışarıdan gelen değerlendirmeler yerine içsel pusulasına göre hareket etmeye başlıyor. Gervais ayrıca, "İnsanlar beni şu an beğeniyor mu?" sorusu yerine "Kendime sadık mıyım? Hedefime uygun davranıyor muyum?" sorularını sormanın bu baskıyı azaltabileceğini ifade ediyor.
