Her ne kadar Avrupa ülkeleri yılda 500 milyar eurodan fazla bir savunma bütçesine sahip olsa da, bu harcamaların askeri güce yeterince dönüşmemesi ciddi bir sorun teşkil ediyor.
Özellikle ABD'nin NATO'daki rolü ve Avrupa’ya verdiği güvenlik garantileri konusunda yaşanan belirsizlikler, Avrupa ülkelerini alternatif arayışlara itiyor. Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron’un Avrupa’nın kendi nükleer caydırıcılığını oluşturması gerektiğine dair açıklamaları bu tartışmaları daha da alevlendirdi. Ancak bu noktada büyük sorular ortaya çıkıyor: Bu güç nasıl yönetilecek? Kim karar verecek? Ve en önemlisi, Avrupa ülkeleri gerçekten ortak bir savunma stratejisi benimsemeye hazır mı?
Öte yandan, bazı ülkelerde zorunlu askerlik tartışmaları da yeniden gündeme gelmeye başladı. Almanya başta olmak üzere birçok ülke, savunma gücünü artırmak için bu seçeneği yeniden değerlendirmeye başladı. Ancak, Avrupa’nın güvenlik açığını kapatması için sadece zorunlu askerlik yeterli olmayacak. Daha kapsamlı bir stratejiye, daha fazla askeri iş birliğine ve güçlü bir savunma sanayisine ihtiyaç duyulacak.
Bu gelişmelerin ışığında, Avrupa’nın gelecekte Türkiye ile daha yakın askeri ilişkiler kurması sürpriz olmayabilir. NATO’nun önemli üyelerinden biri olan Türkiye, son yıllarda askeri alanda büyük bir güç haline geldi. Avrupa’nın kendi güvenlik yapısını güçlendirmek istemesi, Türkiye’yi sadece bir NATO müttefiki olarak değil, askeri kapasitesinden dolayı daha farklı bir boyutta değerlendirmesine yol açabilir. Avrupa savunma politikaları şekillenirken, Türkiye’nin bu denklemin içinde nasıl bir yer alacağı önümüzdeki dönemde daha net bir şekilde ortaya çıkacaktır.