
Güvenlik ve diplomasi uzmanlarına göre bu gelişme, dünyadaki nükleer güçler arasında uzun süredir devam eden çifte standartları bir kez daha gündeme taşıdı.
Nükleer anlaşmalar: Düzen mi, ayrıcalık mı?
Uzmanlar, 1970’te yürürlüğe giren Nükleer Silahların Yayılmasının Önlenmesi Anlaşması (NPT) ile dünyada iki sınıflı bir sistemin oluşturulduğunu belirtiyor:
- Yasal nükleer güçler: ABD, Rusya, Çin, Birleşik Krallık ve Fransa
→ Bu ülkeler, anlaşma gereği nükleer silahlarını sıfıra indirme taahhüdünde bulundular ancak herhangi bir zaman kısıtlaması bulunmuyor.
→ Üstelik günümüzde bu ülkeler nükleer silahsızlanma yerine yeniden silahlanmaya gidiyor. Özellikle Çin'in nükleer kapasitesini hızla artırdığı vurgulanıyor. - Diğer tüm ülkeler: Anlaşmaya göre nükleer silah sahibi olamazlar.
→ Ancak İsrail, Hindistan, Pakistan ve Kuzey Kore, NPT’ye taraf olmamalarına rağmen fiilen nükleer silah geliştirmiş durumda.
İsrail ve Hindistan neden tepki görmüyor?
Uzmanlara göre, bir ülkenin nükleer silah sahibi olmasına verilen tepki, o ülkenin jeopolitik ilişkilerine ve askeri stratejisine bağlı.
- İsrail güçlü müttefiklere sahip olması ve nükleer silahları sadece "en uç durumda" kullanacağına duyulan güvenle daha az eleştiri alıyor.
- Hindistan ve Pakistan içinse, bu ülkelerin nükleer güçlerini yalnızca savunma amaçlı kullanacakları varsayılıyor.
Bu nedenle, bazı ülkelerin nükleer kapasitesi "sessizce kabul edilirken", diğerlerine yönelik ciddi diplomatik ve askeri baskılar uygulanabiliyor.
İran ve Kuzey Kore neden hedefte?
Uzmanlara göre, bu ülkelerin kapalı ve otoriter rejimlere sahip olması, nükleer silahları da benzer şekilde kontrolsüz ve saldırgan amaçlarla kullanabilecekleri endişesini artırıyor.
- İran, İsrail’in varlığını sık sık sorgulayan söylemleri ve bölgedeki milis güçleri aracılığıyla yürüttüğü dolaylı saldırılar nedeniyle özel olarak dikkat çekiyor.
- Kuzey Kore ise daha önce nükleer silah denemeleriyle tehdit oluşturmuş ve diplomatik güven vermeyen bir ülke olarak görülüyor.
Güçlü olanın kural koyduğu bir düzen mi?
Uzmanlar, uluslararası hukuk ve nükleer anlaşmaların her zaman adaletli değil, güç dengelerini yansıtan belgeler olduğunu vurguluyor. “Dünya üzerindeki nükleer düzen, sadece kimin ne kadar silaha sahip olduğunu değil, kimin bu silahları taşımasına izin verileceğini de belirleyen siyasi bir yapı haline geldi.”
Bu nedenle aynı silaha sahip ülkeler farklı tepkilerle karşılaşabiliyor: Güçlü dostları olan ülkeler hoşgörüyle karşılanırken, yalnız kalanlar cezalandırılıyor.