
Rapora göre, İngiltere, ABD, Fransa ve Almanya gibi ülkelerde hükümetler, Filistin’e destek veren aktivistleri susturmak amacıyla terörle mücadele yasalarını ve antisemitizm tanımlarını siyasi bir araç haline getirdi. Bu kapsamda barışçıl protestoların yasaklanması, göstericilerin gözaltına alınması ve sosyal medya paylaşımlarının sansürlenmesi gibi uygulamaların yaygınlaştığı belirtildi.
FIDH, özellikle terörle mücadele yasalarının belirsiz ifadeler içerdiğini ve bu durumun Filistin dayanışmasıyla bağlantılı eylemleri kriminalize etmek için kötüye kullanıldığını vurguladı. Raporda, Fransa’da Filistin bayrağı taşımanın bazı durumlarda “terörü teşvik” olarak değerlendirildiği örneğine dikkat çekildi.
Ayrıca, Uluslararası Holokost Anma İttifakı (IHRA) tarafından belirlenen antisemitizm tanımının da Filistin yanlısı sesleri bastırmak için istismar edildiği ifade edildi. FIDH, bu tür politikaların ifade özgürlüğünü ve barışçıl toplanma hakkını ciddi biçimde tehdit ettiğini savundu.
Rapor, Gazze ve Batı Şeria’daki Filistinlilere destek veren kişi ve gruplara yönelik baskıların, demokratik değerlerle açıkça çeliştiğini belirterek, hükümetlere bu yasaların kötüye kullanımını durdurma ve temel özgürlükleri koruma çağrısı yaptı.
Batı’da Filistin dayanışmasına baskı
Filistin-İsrail meselesi, 20. yüzyılın başlarından bu yana Orta Doğu’nun en karmaşık sorunlarından biri olarak gündemde. 1948’de İsrail’in kurulmasıyla başlayan çatışmalar, işgaller ve mülteci krizleri uluslararası insan hakları tartışmalarının merkezinde yer alıyor.
2020’lerden itibaren Batı’da Filistin’e destek eylemleri artarken, birçok ülkede hükümetlerin sert müdahaleleriyle karşılaşıldı. FIDH raporu, 11 Eylül sonrası güvenlik politikalarının insan hakları savunucularına karşı baskı aracına dönüştüğünü vurguluyor.
Gazze’de iki yılı aşkın süredir devam eden savaş, İsrail’in saldırıları ve ablukası nedeniyle on binlerce insanın yaşamını yitirmesine yol açtı. Kurbanların çoğunu kadınlar ve çocuklar oluştururken, binlerce kişi evsiz kaldı. Altyapı ve hastaneler büyük ölçüde tahrip olurken, gıda ve ilaç kıtlığı yüzünden bebek ölümleri arttı.
Bu durum Avrupa genelinde büyük tepkilere neden oldu. Binlerce kişi şehir meydanlarında toplanarak ateşkes, insani yardım koridoru ve İsrail’e silah ambargosu çağrısı yaptı.
Avrupa ve ABD’de baskılar artıyor
ABD’de Donald Trump yönetimi, Filistin yanlısı öğrenci eylemlerine fon kesintileri, vize iptalleri ve sınır dışı işlemleriyle karşılık verdi. Columbia Üniversitesi gibi bazı kurumlar, antisemitizm suçlamaları nedeniyle yüz milyonlarca dolarlık federal desteğini kaybetti. Üniversitelerde protesto kuralları sıkılaştırıldı, “Çeşitlilik, Eşitlik, Kapsayıcılık” (DEI) programları yasaklandı.
İngiltere’de hükümet, “Palestine Action” gibi grupları terör yasaları kapsamında yasaklarken, Almanya’da Filistin yanlısı protestolar “antisemitik” gerekçesiyle engellendi. Fransa’da ise Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron, İsrail’e silah sevkiyatının durdurulmasını savunarak ABD politikasıyla ters düştü.
İspanya, Filistin’e destek konusunda Avrupa’nın en aktif ülkelerinden biri haline geldi. Halk, ateşkes, silah ambargosu ve diplomatik ilişkilerin kesilmesi için kitlesel eylemler düzenliyor. Başbakan Pedro Sanchez, Filistin devletini tanıyan ilk AB liderlerinden biri olarak İsrail’le 700 milyon euroluk savunma anlaşmasını iptal etti.
Avrupa’da artan antisemitizm endişesi
Filistin’e destek eylemleriyle birlikte Avrupa’da antisemitik saldırılar da artış gösterdi. ABD merkezli Anti-Defamation League’in (ADL) raporuna göre, Almanya, Fransa, İngiltere, ABD, Kanada, Avustralya ve Arjantin’de Yahudi kurumlarına ve bireylere yönelik şiddet olayları 2023’te önceki yıla kıyasla iki katına çıktı.
Avrupa Baş Hahamı Pinchas Goldschmidt, Euronews’e verdiği demeçte, “Avrupa’da neredeyse her gün Yahudilere yönelik saldırı haberleri alıyoruz,” dedi. Goldschmidt, birçok Yahudi’nin kamusal alanda kimliğini gizlemeye başladığını, kipalarını takmadığını veya Davut Yıldızı kolyelerini göstermemeye çalıştığını belirtti.
Avrupa’daki yetkililer sinagoglar ve Yahudi kurumları çevresinde güvenlik önlemlerini artırdı. Ancak Goldschmidt’e göre antisemitizm, yalnızca bir güvenlik meselesi olmaktan çıkarak siyasi bir araç haline geldi. “Aşırı sağ partiler antisemitizmi göçmen karşıtlığı için kullanıyor ve biz Yahudiler bu sürecin tam ortasındayız,” dedi.