
Özellikle Avrupa Komisyonu Başkanı Ursula von der Leyen’in G7 Zirvesi'nde Pekin’i, ticaret ortaklarına karşı “bağımlılık, baskı ve şantaj” politikaları yürütmekle suçlaması, Pekin’in sert karşılık vermesine neden oldu.
Çin Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Guo Jiakun, Çarşamba günü düzenlenen basın toplantısında von der Leyen’in sözlerini “temelsiz ve ön yargılı” olarak nitelendirdi ve bu açıklamalara karşı güçlü bir rahatsızlık ve açık bir karşı duruş içinde olduklarını belirtti. Guo, söz konusu ifadelerin çifte standart içerdiğini vurguladı.
Trump döneminde uygulamaya konan geniş çaplı gümrük vergilerinin ardından AB ile Çin arasında gelişmeye başlayan ilişkiler, son açıklamalarla birlikte yeniden gerildi. Avrupa Birliği, ABD'nin korumacı adımları karşısında alternatif ticaret ortaklıkları ararken, Çin 1,4 milyarlık nüfusuyla bu boşluğu doldurabilecek potansiyel bir ortak olarak öne çıkıyor.
Bu süreçte Pekin, Brüksel’in gözünde olumlu bir izlenim bırakabilmek için bazı adımlar attı. Çin, Avrupa Parlamentosu üyelerine yönelik yaptırımları kaldırmayı ve elektrikli araçlar konusunda yaşanan anlaşmazlıkları çözmek üzere yeni görüşmelere başlamayı teklif etti.
Geçtiğimiz ay Çin Devlet Başkanı Şi Cinping, AB-Çin ilişkilerinin 50. yılı vesilesiyle yaptığı açıklamada, bu dönüm noktasını daha güçlü diplomatik bağlar kurmak için bir fırsat olarak gördüklerini söyledi. Şi ayrıca, tek taraflılığa ve zorlayıcı politikalara karşı durulması gerektiğini belirtti.
Öte yandan von der Leyen, Çin ile ortaklığı sürdürme konusunda kararlı olduklarını ve bu ilişkinin karşılıklılık ve adalet temelinde yürütülmesinin tüm tarafların çıkarına olduğunu dile getirdi. Ancak Kanada'daki G7 zirvesinde yaptığı konuşmada, alışılmışın dışında daha sert bir tutum sergileyerek Çin’in kamu destekli ekonomisini ve sübvansiyon politikalarını eleştirdi.
Von der Leyen, Çin’in 2001 yılında Dünya Ticaret Örgütü’ne (DTÖ) katılımının küresel ticaret sistemi açısından “en büyük yapısal sorunlardan biri” olduğunu savundu. Çin’in düşük maliyetli üretimiyle uluslararası piyasaları doldurması ve bu durumun Avrupa ile ABD’de sanayi istihdamını azaltması “Çin şoku” olarak tanımlanıyor. Von der Leyen, bugün benzer bir “yeni Çin şoku” yaşandığını belirtti.
Von der Leyen, Çin’in hala kendini “gelişmekte olan ülke” statüsünde göstermesinin gerçeği yansıtmadığını, ülkenin kurallara dayalı küresel sistemi kabul etmeme eğiliminde olduğunu söyledi. Ayrıca Çin’in fikri mülkiyet haklarını ihlal ettiğini, devlet destekli sübvansiyonlarla küresel tedarik zincirine hakim olmaya çalıştığını ve bunun serbest piyasa rekabetiyle bağdaşmadığını öne sürdü.
Çin ise bu eleştirilere karşı çıkarak, Avrupa’yı kendi şirketlerine büyük devlet yardımları sağlamakla suçladı. Çin Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Guo Jiakun, sözde “kapasite fazlası” söyleminin, bazı ülkelerin Çin’in pazar payı ve rekabet gücünden duyduğu korkunun bir yansıması olduğunu savundu.
Jiakun, Avrupa’nın büyüme ve rekabet gücünü artırma çabasının samimi olması için çifte standartları terk etmesi ve daha açık bir işbirliği ortamı yaratması gerektiğini belirtti.
Von der Leyen’in gündeme getirdiği önemli bir konu da Çin’in nadir toprak elementlerinin ihracatına yönelik getirdiği sınırlamalardı. Bu elementler, yüksek teknolojili ürünlerin üretiminde kritik rol oynuyor. Çin bu alanda küresel arzın yaklaşık %60’ına ve işleme kapasitesinin %90’ına sahip.
Von der Leyen, Çin’in bu avantajı sadece müzakere gücü olarak değil, aynı zamanda rakiplerini zayıflatmak için stratejik bir silah gibi kullandığını iddia etti. Pekin’in son dönemde bu kısıtlamaları gevşettiği görülse de von der Leyen bu tehdidin halen sürdüğünü söyledi ve G7 ülkelerine Çin’e karşı ortak duruş sergileme çağrısında bulundu.
Bu çıkış, Trump’ın da katıldığı G7 oturumunda gerçekleşti ve Brüksel’deki bazı yetkililer, Çin karşıtlığının, transatlantik bağları güçlendirmek için birleştirici unsur olabileceğini düşünüyor.
Von der Leyen, “Donald haklı, ortada ciddi bir problem var,” diyerek Washington’a destek mesajı verdi.
Çin Dışişleri Bakanlığı ise bu suçlamaları geri çevirdi ve ülkenin uluslararası ticaret kurallarına uygun şekilde davrandığını, ihracat lisanslarının gözden geçirilme ve onay süreçlerini hızlandırdıklarını vurguladı.
Bakanlık ayrıca, “kapasite fazlası” ve “piyasa çarpıklığı” suçlamalarının önyargılı olduğunu belirterek, G7’nin bu argümanları Çin’in ekonomik yükselişini sınırlamak için kullandığını ifade etti. Bu tür söylemlerin, ekonomik meseleleri siyasallaştırma ve Çin’i baskı altına alma çabası olduğunu savundu.
Tüm bu sert açıklamalara rağmen Çin tarafı, AB ile ilişkileri yeniden inşa etmek istediklerini açıkça dile getirdi. Sözcü Guo Jiakun, “Çin, AB ile daha yoğun iletişim kurmaya, ticari anlaşmazlıkları yapıcı biçimde çözmeye ve karşılıklı faydaya dayalı bir ortaklık geliştirmeye hazırdır. Ancak Çin’in kalkınma hakkını zedeleyecek hiçbir girişime de sessiz kalamayız,” ifadelerini kullandı.
Temmuz ayı sonunda yapılması planlanan AB-Çin zirvesi yapılması bekleniyor.